Mustafa Arslan
Vergi Başmüfettişi
Maliye Bakanlığı Hazine Müsteşarlığı’nın da dâhil edilmesi ile birlikte yapılan değişikliklerle önceki teşkilat yapısı ile karşılaştırılamayacak ölçüde büyük bir bakanlığa dönüştü. Bu değişikliklerden sonra Maliye Bakanlığı teşkilatında hayli uzun bir süredir denetim birimleri ile isim ve unvanlar üzerindeki bazı değişiklikler dışında bakanlığın sunduğu hizmetlerin yapısını, niteliğini ve miktarını etkilemeyen, radikal değişiklikler yapılmamıştır. 6 Eylül 2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Orta Vadeli Program’da (OVP) herhangi bir değişiklik önerilmemiştir.
Ancak OVP’nin başarısı için uygulama iradesi ile birlikte bu değişikliklerin olacağını inanmaktayız.
OVP’de Maliye Bakanlığı teşkilatı bir anlamda ceteris paribus olarak görülmüş gibidir. Programın III. Makroekonomik Hedefler ve Politikalar/6. Kamu Maliyesi/16. Numaralı ayrımında “Vergi idaresinin fiziki, beşeri ve teknolojik altyapısının geliştirilmesi”nden bahsedilmiş başkaca bir değişiklik önerisi yer almamıştır. Söz konusu bu öneri de mevcut teşkilat yapısında herhangi bir değişiklik önermeden “iyileştirme” yapılacağı taahhüdünü içermektedir.
Nasıl ki, silahı tutan el olmadan silahın hedefe doğrultulması, ateşlenmesi ve hedefi vurması mümkün olmaz ise hedefe ve amaca odaklanmış, bunun için tüm enerjisi ile çalışan bir bir idari teşkilat olmadan OVP’nin de bize göre bir başarı şansı yoktur.
Yazımızın konusu Maliye İdaresi teşkilat yapısında vergi denetimine ilişkin yapılması gereken değişiklik önerileri oluşturmaktadır. Bu değişikliklerin OVP’nin hedeflerinin gerçekleşebilmesine çok olumlu katkılar sunacağı kanaatindeyiz.
Sonraki yazımız güncel kamuda tasarruf tartışmalarına katkı mahiyetinde iç denetim üzerine olacaktır.
Müfettişlik teminatı
Müfettişlik teminatına dair konunun bir kısmına daha önceki bir yazımızda (https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/mufettislik-teminati-uzerine/697595) değinmiştik. Ancak bu yazımızdaki “müfettişlik teminatı” kavramına yöneltilen bazı eleştirilere de cevap verilecektir.
Bu eleştirilerden biri belki de en önemlisi müfettişliğin görevi gereği hâkim gibi bir teminatının doğal olarak olamayacağına dairdir. Fakat bu benzeri eleştiriler müfettişliğin sadece bakanlık teşkilatlarında teftiş ve soruşturma görevleri yaptığı ve bu görevlerin de zaten görevi veren tarafından istendiğinden hâkimlik teminatını gerektirmediği kabulü üzerine bina edilmiştir. Oysa devlette görev yapan denetim elemanlarının bir kısmı sadece teftiş ve soruşturma yaparken diğerleri bu görevlerin dışında denetim görevleri de yapmaktadır.
Özellikle vergi müfettişlerinin işlerinin çok büyük kısmının teftiş ve soruşturma ile ilgisi yoktur. Vergi müfettişinin yaptığı iş, farkında olsak da olmasak da toplumun tüm dokusuna işleyen ve tüm topluma sirayet eden ve sirayet etme potansiyeli taşıyan vergi ile ilgidir. Dolayısıyla vergi müfettişi toplumda siyasi ve ekonomik gücü olan ya da bu gücü olanlarla doğrudan ya da dolaylı iletişim kurabilen kişilerin menfaatlerini olumsuz etkileme potansiyeli en yüksek kamu denetim gücünü oluşturmaktadır.
Başka hiçbir denetim elemanının bu derece büyük potansiyeli olan bir denetim fonksiyonu ve gücü yoktur.
Dün geçerli olan ve bugün de geçerliliğini koruyan siyasi ve ekonomik güç üzerinden oluşan manevi ortamdan ve bu ortamın yarattığı iletişim kolaylıklarından müfettişin etkilenmemesi mümkün değildir. Bu durumda görevin layıkıyla yapılabilmesinde hak ve adalet ölçülerine göre neticelenmesinde sıkıntılar ortaya çıkabilecek ve bu da kamu yararını değil özel yarar ve ilişkileri gündeme getirecektir.
İşte bu nedenle “müfettişlik teminatı”nın sadece hamaset içeren sözlerle değil, müfettişin etik duruşu ile değil bizzat kanuni düzenlemelerle de gerçekleştirilmesi ve koruma altına alınması gerekmektedir.
“Müfettişlik teminatı” Yürütme organının tedirgin olması ve korku duyması gereken bir düzenleme değil tersine kamu yararını en azami şekilde gerçekleştirebilmesi ve kamu hizmetinde sosyal ve ekonomik politikalarla belirlenen hedeflere en kısa sürede ulaşabilmesi için gerekli ve zorunlu bir teminattır. Bu yönüyle “Müfettişlik teminatı”, Yürütme organının hukuki meşruiyeti yanında siyasi ve toplumsal meşruiyetine katkı sağlayacak siyasi ve toplumsal meşruiyetini daha da güçlendirecektir.
“Müfettişlik teminatı” sadece denetim elemanlarına ve dolaylı olarak da topluma bir yarar sağlamanın ötesinde etkileri ile siyaset kurumuna da güç katacaktır.
Yusuf Peygamber kıssası
Tarihte birçok devlet ve toplum gelip gitti ama en uzun süre yaşayan devlet antik Mısır ve insanoğlunun yarattığı her şeyin başlangıcı olan antik Sümer, insanlığa bıraktıkları miraslarla içimizde yaşıyorlar ve hâlâ onların mirasını yemeye devam ediyoruz. Bu iki toplumun miraslarının günümüze de intikal etmesinin temel sebeplerinden biri “vergi”dir, “vergi devleti” olmalarıdır.
Antik Mısır’a ilişkin Mısır bilimcilerin, birçok konuda ayrı düşmelerine karşın, ortak oldukları bir husus vardır, “Bir Mısırlının iki şeyden kaçınması mümkün değildir: biri ölüm diğeri de vergi”. İşte Mısır’ı devlet yapan, bu kadar uzun yaşatan ve yüzyıllar sonrasına bile miras bıraktıran şey “vergi”dir.
Yusuf peygamber kıssasını hemen hemen herkes bilir ama bu kıssa da görmediğimiz husus Yusuf peygamberin vergiden sorumlu bir Mısırlı kamu görevlisi olması ve “vergi müfettişi” olmasıdır. Bu nedenle her vergi müfettişi ülkemizde kutsal bir görev yapmakta Yusuf peygamberin mirasını devam ettirmektedir.
Tarihte bilinen ilk devletin kurulduğu Sümer’de çivi yazılı bir tablette şöyle yazmaktadır. “Bir efendin olabilir, bir ağa’n olabilir hatta bir bey’in dâhi olabilir ama en çok korkman gereken kişi vergi müfettişidir.” Elbette ki modern toplumda vergi bir korku-korkutma aracı değildir ama tablet, ilk devletin kurulduğunda vergi müfettişinin ne kadar önemli bir görev yaptığını ve devlet hiyerarşisinde en üstlerde konumlandırıldığını belirtmesi açısından dikkate değerdir.
Bu tarihsel anekdotlar vergi müfettişinin ve bağımsızlığının kısaca “müfettişlik teminatı”nın bir devlet için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya yeter.
Vergi denetiminde uzmanlaşma olur mu?
24 Ocak Kararları ile birlikte serbest piyasa ekonomisi tercihi ve uygulamalarının doğal sonucu olarak ortaya çıkmış albenisi yüksek bir kavram olan uzmanlaşma, özellikle son yıllarda kamu idareleri yapılanmalarında itibar edilen, her sorunu çözebilen sihirli bir değnek gibi algılanır olmuş ve sanki bir modaya dönüşmüştür. Vergi denetiminde uzmanlaşma kavramı bir ölçüde pervanelerin ışığa uçması gibi bir durum yaratmış, vergi denetiminde her sorunu çözebilecek ve çözmeye aday bir kavram gibi algılanmaya başlanmıştır.
Ancak bu kavramın vergi denetiminde kamuoyuna yansıyan anlamıyla etkili bir araç olduğu kanaatinde değiliz. Çünkü vergi denetiminin uzmanlaşma ile ilgisi olmayan çok daha köklü ve öncelikli sorunları vardır.
Bazıları vergi denetiminde uzmanlaşmanın şart olduğunu iddia etmektedirler. (Vergi denetiminde de uzmanlaşma şart – Nedim Türkmen – Sözcü (sozcu.com.tr) Ancak burada unutulan bir şey var. Önerilen türden uzmanlaşma tarzı bir çalışma geçmiş uzun yıllar öncesinde pilot bölge İstanbul ölçeğinde (Ki vergi gelirlerinin neredeyse %35-40’ı bu bölgeden sağlanmaktadır) uygulanmış ancak başarılı olmadığı ortaya çıkmıştır.
Vergi denetiminde uzmanlaşma, esasında verginin doğası gereği pek de mümkün değildir. Eğer uzmanlaşmadan sektörler itibariyle vergi müfettişlerinin ayrı ayrı görev bölümü yapmaları anlaşılıyorsa ki böyle anlaşıldığı görülmektedir bunun adı görüntüde uzmanlaşma olur, içerikte değil. Çünkü vergi müfettişi zaten uzman kişidir onun görev bölümlerine ayrılmasını gerektiren hiçbir somut ve objektif gerekçe yoktur.
Vergi müfettişleri, bir sektörle ilgili grup incelemesi yapılması gerektiğinde görevlendirilen birden fazla müfettişin sektörün yapısı, belge düzeni, mal ve hizmet tedarikinin ve tüketiminin/satışının nasıl ve ne şekilde olduğu, yatırım teşvikleri gibi birçok konuda sektörü ve alt sektörlerini kavrayan detaylı bir şekilde hazırladığı rapora göre, sektör konusunda incelemeye başlamadan önce bilgilenir ve buna göre incelemesini yapar. Dolayısıyla müfettişlerin sektör ile ilgili bilgi sahibi olmaması, sektörün işleyişini kavramak için zaman harcaması gibi durumlar söz konusu olmaz. Fakat her incelemenin başlangıcında olduğu gibi işin doğasından kaynaklanan bir yabancılık çekilmesi normaldir.
Bu nedenle uzmanlaşma adı altında mevzuatla yapılan daire başkanlığı şeklinde ayrımlar vergi denetiminin doğasına uygun düşmez. Böyle bir uzmanlaşmadan bir başarı öyküsü de çıkmaz.
Ama unutmayalım istatistikleri istediğimiz gibi yorumlayabilme özgürlüğümüz vardır…
Uzmanlaşma denilen müfettişlerin mevzuatla ayrı ayrı daire başkanlıkları şeklinde yatay bölünmelerine gerek kalmadan da ve bu tür ayrımlar yapılmadan da gerçekleştirilebilecek uygulamalardır; incelemenin seyrine, yıllık planlamasına ve müfettişin üzerindeki iş yüküne göre her müfettişe her düzeyde sektörel inceleme yaptırılabilir.
Bunun için uzmanlaşma adı altında daire başkanlıkları şeklinde bir düzenlemeye gitmeyi gerektiren hiçbir somut ve objektif gerekçe yoktur. Üstelik daire başkanlığı şeklinde yapılanmada daireler arasında iş yükü dağılımını kontrol altında tutmanın çok ciddi zorlukları vardır ve iş yükünü etkin ve verimli bir şekilde dağıtamazsanız ki kuvvetle muhtemel halen olan da budur, daire başkanlıklarında müfettiş dağılımını da kontrol edemezsiniz; sonuçta, bazı daire başkanlıklarında iş yükü fazlalığı müfettiş sayısı yetersizliği bazı daire başkanlıklarında ise iş yükü yetersizliği müfettiş sayısı fazlalığı ile karşı karşıya kalırsınız.
Neticede, anlaşılan türden bir uzmanlaşma amaca tam tersi hizmet eden bir yapının ortaya çıkması, müfettiş mesaisinin yeterince ve verimli bir şekilde kullanılmaması şeklinde kendini gösterebilecektir. Bu, daire başkanlığı yapılanmasının bir diğer olumsuz sonucudur.
Ki denetimde etkinlik ve verimliliğe hizmet edecek bir uzmanlaşma işlemi iç genelge ile grup başkanlıkları ayrımı içerisinde yapmak da mümkündür. Bunun için daire başkanlıkları kurulmasına hiç ihtiyaç yoktur. Üstelik bu daire başkanlık modeline göre denetim yönetiminde daha büyük bir esnekliği de sağlar.
Vergi müfettişliği camiasını tanıyan herkes bilir ki her ne kadar müfettiş aynı işi tekraren yaptığında daha hızlı ve seri bir inceleme yapar ve bunu kısa vadede olumlu etkisi olur ancak orta ve uzun vadede, başka saiklerin devreye girmesi nedeniyle benzer işlerin müfettişin çalışma ve iş yapış tarzında hiçbir etkisi olmaz. Uzmanlaşmadan kastedilen bu ise zaten yapılmaktadır.
Esasında uzmanlaşma kavramını yukarıdaki şekilde görmek uzmanlaşma kavramına sihirli değnek gibi bakmanın getirdiği romantik bir bakış açısından başka bir şey değildir.
Fakat uzmanlaşma kavramının arkasına saklanarak vergi denetiminde üstü örtülü bir şekilde gelecekte denetimi kademelendirme ve “eski”nin özlemini çektiği yapının yeni bir versiyonunu yaratmayı umma ve buna fark ettirmeden zemin hazırlama amacı gibi bir amaç var ise bunu uzmanlaşma kavramının arkasına saklanarak yapmak yerine açık ve net gereklilikler ortaya konularak yapılmasında amaca uygunluk açısından fayda vardır.
Vergi denetiminde uzmanlaşmadan söz edenler, denetimin kademelendirildiğinden, daire başkanlıkları kurulmasıyla örtülü bir hiyerarşi yaratıldığından ve denetimde hiyerarşi yaratmanın denetimin doğasına aykırı olduğundan, hiyerarşi yaratmanın denetimde kamu yararı gözetmekten ziyade başka yararlar gözetmenin ön plana çıkarabileceğinden, geçmişte bu hatanın yapılması ile devlete, topluma ve siyaset kurumuna ne gibi zararları olduğundan ve ayrıca bunun bir sürü sorunlara yol açabileceğinden, bu potansiyelin ve riskin kuvvetle var olduğundan söz etmemektedir.
Denetimde Daire Başkanlıkları şeklinde örgütlenmeden vazgeçilmelidir
Yukarıda yazarın savunduğu türden vergi denetimde uzmanlaşma görüşleri denetimde hiyerarşik yapılanma gerçekliğine üstü örtülü bir destektir.
Esasında, hali hazırdaki daire başkanlığı şeklinde örgütlenmiş olan yapı demokratik olmayan mutlakiyetçi rejimlere özgü, hiyerarşi vurgusu ile kendini gösteren ve bu vurguyu önceleyen, verginin özünde yer alan zorlayıcı unsurunu doğası gereği ön plana çıkaran, bağımsızlığı ve tarafsızlığı olmayan bir örgütlenme modelidir.
Ve bu nedenle, denetimde devletimizin yıllar içinde oluşturduğu bilgi birikimi ve tecrübesine aykırı bir nitelik arz etmektedir.
Model, geçmişte Gelir İdaresi’nde gelirler kontrolörlerinin daire başkanlığına bağlı bir örgütlenme modeli olarak denenmiş ancak hiçbir başarı sağlanamamıştır.
Model, denetim elemanları arasında oluşmuş kurumsal kültürün bir yansıması olan “üstatlık müessesesinin doğasına da uygun düşmemektedir. Ki bu müessese; verginin çeşitliliği, kapsayıcılığı, ekonomik, hukuk, işletme-maliye ve muhasebe gibi bilim dallarında ciddi bir eğitim alınmadan denetimin yapılmasının mümkün olmadığı gerçeği karşısında, denetim hizmetinin neredeyse görünmeyen temel sacayağı gibidir. “Üstatlık müessesesi” denetim birimlerinde yazılı olmayan geleneklerin ve kurum kültürü kavramının yaratıcısı, taşıyıcısı ve düzen ve disiplinin olmazsa olmazıdır.
Bu sacayağının kırılması, örselenmesi, görmezden gelinmesi ya da yok sayılması demek, denetimde ne yaparsanız yapın, müfettişleri ister daire başkanlığına bağlayın, ister en üst kamu yöneticisine bağlayın, ister diğer kamu görevlilerine göre çok daha yüksek ayrımcı ücret- maaş artışları yapın, hatta ve hatta isterseniz de müfettişlik teminatını getirin, etkinlik ve verimliliği gerçekleştiremezsiniz.
Adı denetim birimi ve müfettiş olan ama sıradan memurlardan oluşan ya da “sıradanlaştırılan” memurlardan oluşan, hiçbir sorumluluk hissetmeyen, görev duygusu olmayan, “bana ne, ben maaşıma bakarım ,…beni ilgilendirmez, ….,” gibi cümlelerle kendini ifade edip sorumluluklarını hiçbir şekilde umursamayan, duyarsız, ilgisiz, bayağı, basit, okumayan ve kendini geliştirmeyen, geliştirme kaygısı da olmayan, yaptığı işte öğrenme ve araştırma gereği duymayan, nasıl daha iyi işi yaparım düşüncesi olmayan ve netice itibariyle saygı ve saygınlıkla da alakası olmayan üretkenlikten yoksun bir memur ordusu. Böyle bir yapıdan da etkinlik ve verimlilik beklenemez.
Dolayısıyla “üstatlık müessesesi” de daire başkanlığı modeli ile ciddi bir tezat teşkil etmektedir.
“Eski” yapıda “üstatlık müessesesi”nin olur olmaz bazı yerlerde, mekânlarda ve siyasi ve sosyo-kültürel ortamlarda kötüye kullanımı söz konusu olabilir ve bu nedenle etkili ve yetkili bazı kişiler nazarında bu kavrama karşı olumsuz bir bakış açısı değerlendirmesi de yapılmış ya da yapılıyor olabilir. Ancak terminolojinin denetim birimlerinde kullanılmasının ve denetim birimlerinde içselleştirilmesinin denetimin etkinliği ve verimliliğini kat be kat artıracağına da kuşku yoktur.
“Üstatlık müessesesi” Maliye Bakanlığında denetim biriminin olmazsa olmazıdır. Bu olmadan denetim birimi de olmaz, elbette ki hukuken denetim yapan, denetimle görevlendirilen memurlar grubu olacaktır ama o grup fiilen bir denetim birimi değil, görev icra eden “sıradanlaşmış” ve bunu böyle kanıksamış memurlar grubudur.
Neticede olacak olan veya olan yorum size kalmış; “sıradanlaşma, … bayağılaşma, bana ne diyen sorumluluktan bir haber, üretmeyen ve içine kapanan”; ve bütün bunları kanıksamış….adı mevzuatta denetim birimi olan ama denetimin ruhu ve lafzı kalmamış görevli memurlar grubu, bir denetim birimi…?
Bu modelde vergi müfettişinin doğrudan bakana bağlı olduğu iddiaları da ileri sürülebilir ancak var olan yapı ve alt düzenlemeler ile yazışma işlemleri ile bir hiyerarşi yaratılmış olduğu gerçeği tespitlerimizi değiştirmemektedir.
Bu modelin kaldırılması için bir diğer gerekçe yukarıda anlattığımız tarihsel anekdotlardır. Vergi müfettişi tarihin ilk dönemlerinde kamu yönetiminde hep hiyerarşinin en üst noktalarında bulunmuştur. Şu andaki daire başkanlığı modeli ise bizim tarihin ilksel dönemlerini aratacak ve tarihin tekerleğinin döndüğü istikametin tersine işaret eden bir model niteliğindedir.
Kanaatimizce daire başkanlığı şeklinde yapılanma, vergi denetiminde uzmanlaşmadan ziyade “eski”nin tasfiyesinin zaman içinde nasıl yapılacağına dair bir cevap arama ihtiyacından kaynaklanmıştır.
Ama artık güç ve kibir abidesi hegemonik, bir yapıya bürünüp gerektiğinde güç gösterisinde bulunmaktan çekinmeyen “eski”nin tasfiyesi gerçekleştiğinden, varlık sebebi ortadan kalktığından görevini ve teknik ömrünü tamamlamıştır ve dolayısıyla daire başkanlığı modelinin kaldırılması gerekmektedir.
Vergi denetiminin Gelir İdaresi Başkanlığı’na bağlanması modeli
Gelir İdaresi halen Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın amiral gemisidir. Bu geminin karar alıcı bürokratik yapısı ağırlığı vergi müfettişlerinden oluşmaktadır. Gelir İdaresi’ndeki tüm müdürler inceleme yetkisine sahiptir. Öyle ki, Başkanlıkta vergi incelemesi ile ilgili herhangi bir eğitim almamış ve vergi incelemesi yapmamış kişiler bile şube müdürü ya da olası ki grup başkanı olarak vergi inceleme yetkisine sahiptirler. Bu kadar çok yetkilinin olduğu yerde Gelir İdaresi’nin vergi incelemesi için bir denetim birimine ihtiyaç duyması şaşırtıcı olsa gerektir.
Yani Gelir İdaresi’nin bir denetim birimine ihtiyacı yoktur. Var ise bu ihtiyaçlarını hali hazırda olduğu gibi Vergi Denetim Kurulu (VDK) ile paylaşır ve Vergi Denetim Kurulu da gerekeni yapar.
Kamu hizmeti olarak denetim fonksiyonunun hiyerarşik örgütlenme içinde yerine getirilmeye çalışılması yukarıda anlattığımız türden sorunları da beraberinde getirecektir. Sonuçta “idari gerekler”i yerine getiren bir denetim birimi şekline dönüşme riski ile beraber etkisiz ve verimsiz, adına denetim birimi denilen ama adı ile pek de münasip bir nitelikte olmayan bir memurlar ordusu istihdamından başka bir şey olamayacaktır.
VDK’nın Gelir İdaresi’ne bağlanmasını isteyenler, tasfiye olmuş “eski” yapının zihniyetini aynen taşıyanlar ya da onların Maliye Bakanlığı’ndaki uzantılarıdırlar. Böyle bir projenin başarılı olma şansı hiç yoktur.
Siyaset kurumu geçmişte “eski” yapıyı vergi denetmenlerinin varlığını dikkate alarak tasfiye edebilmiştir. Basına ve medyaya yansımayan ancak birebir temaslarda sıkça rastlanan bir durum söz konusudur. “Eski”ler siyaset kurumuna yöneltemedikleri tavırları tasfiyede hiçbir dahli olmayan vergi denetmenlerini görme ve sorumlu tutma kolaycılığına kaçarak yapmaya çalışmaktadırlar.
Oysa şimdi hangi birim tasfiye edilecektir ki yeni birime personel istihdamı yapılabilsin? Ki VDK’nın Gelir İdaresi’ne bağlanması halinde halk tabiri ile söylersek “attan inip eşeğe binme” olarak algılanacak ve ciddi hukuki statü sorunları ile birlikte devletin bu yeni statü dolayısıyla vergi müfettişlerinin tamamına yakınının hem dava açma yolu ile hem de çalışma istek ve iradelerinin menfi etkilenmesi neticesinde denetim hizmetinin aksamasıyla karşılaşılacaktır. Daha başka olumsuzlukları saymak gereksizdir.
Diğer bakanlıkların teftiş ve soruşturma gibi görevler icra eden denetim elemanını bakana bağlı statüde konumlandırırken vergi incelemesi gibi çok daha ağır bir yetkinin verildiği denetim elemanına Bakanın altının da altında bir statü layık görülmesi, olsa olsa vergi denetiminden hiçbir şey beklememek ve beklemeyi gereksiz bulmak demek. Ya da denetim olmadan da ben yaparım demek ve devlet olmanın sorumluluğunu hissetmemek demektir.
İşte yukarıdaki nedenlerle geçmiş tecrübeleri dikkate almamış VDK’nın Gelir İdaresi’ne bağlanacağı şeklindeki geçmiş tecrübeleri dikkate almamış ve görmezden gelmiş faraza üretilen projeler hiçbir somut ve hatta soyut ve objektif gerekçeleri olmayan, UMANLARIN özel yararlarına hizmet eden kötü niyetli masallar ve onların rüyalarından başka bir şey değildir.
Teftiş Başkanlığı’nın VDK bünyesinde yapılanması
Bilindiği gibi 2018 yılında 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Teftiş Başkanlığı kurulmuş 2019 yılında da 43 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Hazine ve Maliye Müfettişi unvanı ihdas edilmiş ve Başkanlık işlerlik kazanmıştır. Birimin görev ve yetkilerinin diğer bakanlıklardaki denetim birimi gibi “sınırlı” Maliye camiasında çalışanlar arasındaki tabirle “düz müfettiş” (ifade olumlu ya da olumsuz bir anlam içermemektedir) iç denetimin de dahil olduğu yetki ve sorumlulukları vardır. Esasında bununla kastedilen şey teftiş, soruşturma ve inceleme yetkisidir. Mevcut haliyle Teftiş Başkanlığı diğer bakanlıklardaki denetim birimi gibi yapılandırılmıştır. Bunun nedeni de bir anlamda “eski”nin tasfiye çabalarının bir ürünü olmasıdır.
Bize göre “eski”nin tasfiyesinde bir ölçüde etkin olan (Maliye Müfettişliği) bürokratik uzantılarına (Unvandaki Hazine ibaresi kalktığında bu daha net anlaşılmaktadır) bir tür vefa duygusundan ya da başka sebeplerden olsa gerek Hazine ve Maliye Müfettişi şeklinde denetim elemanı adında unvanı ihdas edilmiştir. Gerekçe, yukarıda vergi denetiminde olduğu gibi “uzmanlaşma” olarak kamuoyuna yansımıştır.
Kanaatimizce Hazine ve Maliye Müfettişliği’nin görev alanı teftiş, soruşturma ve inceleme görevlerinin uzmanlaşma ile ilgisi yoktur. İhdas edilmesinde esas amaç “eski”nin nihai tasfiyesidir.
Ancak söz konusu denetim biriminin vergi inceleme yetkisi yoktur. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda vergi inceleme yetkisi olmayan bir birimin etkinliğinin olması da mümkün değildir. Çünkü Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, yapısı ve üstlendiği görevler itibariyle diğer bakanlıklarla karşılaştırılamayacak kadar ağırlığı olan bir bakanlıktır. Bu, tüm dünya da böyledir.
Vergi müfettişlerinin diğer bakanlıkların “görev” alanına giren hizmetlere ilişkin bazı işlemlerde inceleme ve denetim yetkisi vardır. İşte bu nedenle vergi müfettişinin unvanı Hazine ve Maliye Vergi Müfettişi ya da Hazine ve Maliye Bakanlığı Vergi Müfettişi değil sadece “Vergi Müfettişi”dir. Bu bir anlamda belli belirsiz bir şekilde mevzuatlarda da kendini gösteren ancak adı konulmamış olan “unvanlı müfettiş- müfettiş” ya da Maliye camiasında yaygınlaşan tabirle “düz müfettiş ayrımlarına yol açmaktadır.
Statüleri aynı olmasına ve hepsi Bakana bağlı olmasına karşın farkları, yaptıkları görevin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Mevzuatlarda unvanlı müfettişler sadece kamu görevlileri ve bakanlığa ilişkin ve kuruma içe dönük teftiş, soruşturma ve inceleme yapmamakta, bakanlıkların dışında ya da başka bakanlıkların görev alanına giren işlemlerde de yetkili olabilmektedir.
Kısaca, unvanlı müfettişler dış denetim de yapabilen müfettişlerdir. Zaten biraz da bu nedenden zorlama bir şekilde Hazine ve Maliye Müfettişi unvanı ihdas edilmiştir. Çünkü Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın vermiş olduğu mali hizmetlerin görev ve yetki alanının kapsamının genişliği, yapılan ve yapılacak olan denetim hizmetlerinin sadece Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı değil diğer bakanlıkların görev alanını da etkileyen nitelikte olması her iki denetim elemanına dış denetim yapan müfettişler olarak ayrı bir unvan verilmesini mecburi kılmıştır.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın temel denetim birimi Vergi Denetim Kurulu şeklinde örgütlenmiştir. Bu birimin görev ve yetkilerinin parçalanması uzmanlaşmaya hizmet etmez, tersine etkisizliğe ve verimsizliğe hizmet eder. Bu parçalanma ister istemez, yukarıda da ifade ettiğimiz “üstatlık müessesesi”ne ilişkin kaygılarımızın en sert ve katı bir şekilde gerçekleşmesine hizmet eder ve bu süreç öngörülerimiz doğrultusunda ki denetime katkısı ne yazık ki olumsuz bir şekilde, işlemeye devam etmektedir.
Fiiliyatta Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın denetim birimi olarak amiral gemisi VDK ve vergi müfettişleridir. Normal ve olması gereken; teftiş ve soruşturmanın diğer daire başkanlıklarının kaldırılması ile birlikte VDK’nın içinde grup başkanlığı olacak biçimde bir örgütlenmeye tabi olmasıdır. Bunun, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın hizmetlerinde etkinliği ve verimliliği arttıracağına kuşku yoktur. Dolayısıyla bir an önce yanlıştan dönülmesi ve Teftiş Başkanlığı’nın lağvedilerek müfettişlerin istedikleri bakanlıkları teftiş birimlerinde istihdamı sağlanmalıdır. VDK’ya katılanların ise vergi incelemesi ile ilgili bir eğitimden geçmesi gerektiğini söylemeye gerek yoktur.
Teftiş Başkanlığı’nın kuruluşu bir anlamda tasfiye olan “eski”lerin yeniden gündeme gelme ve “eski”yi yeniden ihya etme umudunu da yeşertmiştir. Teftiş Başkanlığı’nda müfettişin diğer bakanlıkların müfettişleri gibi görev ve yetkileri olmasına karşın “bakanlık müfettişi” anlamlandırmasının dışına taşarak bir unvan verilmesi, unvanın “eski”nin unvanlarını hatırlatır olması, VDK’dan ayrı bir yapı ve düzenlemeye ihtiyaç olmamasına karşın ayrı bir şekilde düzenlenmiş olması bu umudun canlı tutulmasına büyük bir destek olmuştur.
“Torba Müfettiş”
Bilindiği gibi vergi müfettişi diğer birçok müfettiş gibi sadece teftiş, soruşturma ve inceleme görevi yapmamakta dış denetim olarak kabul edilen asli olarak vergi incelemesi yani Yürütme organı adına idari yönden borç alıp-verme gibi gelirler dışında kalan devletin birçok geliri için “gelir denetimi” yapmaktadır. Görev bununla sınırlı kalmamakta vergi ile uzaktan yakından doğrudan ya da dolaylı ilgisi olan tüm işlemlerde kısaca mali sonuç doğuran ve mali konu içeren tüm işlemlerde denetim elemanı olarak yer almaktadır: Dernek ve vakıfların denetimi, spor kulüplerinin denetimi, Olağanüstü Hal Kararnamesi ile verilen görevler, Fetö Terör Örgütü Yapılanmasına ilişkin görevler, Anayasa Mahkemesi tarafından parti kapatma işlemlerine ilişkin görevler, Mali Suçları Araştırma Kurulu’nca istenen uyumluluk denetimi, yükümlülük ihlal incelemesi, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerinin aklanması suçu incelemesi, kayıt dışı ekonomi ile mücadele işlemleri, akaryakıt kaçakçılığı ile mücadele, kayyum görevleri …. ve 15 Temmuz gibi devletin darda olduğu zamanlarda en çabuk ve öncelikle başvurulan ve iş yaptırılan birimlerinden biri, sanırım saymaya gerek yok, daha birçok görev ve denetim işlemleri.
Görüleceği üzere devletimizde vergi müfettişleri kadar kapsamlı, yoğun ve çeşitli inceleme ve denetim yapan (Ki vergi incelemesini bile saymadık), görev icra eden başka bir denetim elemanı yoktur; unvanı ne olursa olsun hiçbir denetim elemanının görev ve yetkilerinin dağılımı vergi müfettişi kadar değildir. Hatta bu görevlerin bir kısmı kadar bile görev icra eden denetim elemanı bile yoktur. Ama bu ehemmiyeti ile mütenasip olmayan ve hatta ehemmiyet konusunda kendisinin yakınına bile yaklaşamayan birimlerle aynı özlük haklarına sahiptir.
İşte bu nedenden olsa gerek, vergi müfettişlerinin resmi ilişkiler kıyısındaki sosyal yaşamında adı, biraz da 213 sayılı VUK’un 30/4. Maddesinin camiada “torba” madde diye ifade edilmesinden olsa gerek ‘Torba Müfettiş’ olarak anılmaya başlanmıştır. “TORBA” kelimesine ne anlam yükleyeceğiniz size kalmış; “hamal”, “her şeyi içine alan”, “ne görev verirsen yapan”…
Vergi müfettişleri uzmanlardan ve birçok denetim elemanından farklıdır ama aynı maaşı almaktadırlar: 657 sayılı Kanun’un 36’ncı maddesinde tanımlanan görevlilerin neredeyse çok büyük kısmı iş riski yönünden vergi müfettişleri ile karşılaştırılamazlar bile. Vergi Müfettişi’in çocuğu ya anasız ya babasız büyür; uzmanlar ise masalarında oturur kendilerine verilen işi biter bitmez, mesai sonunda çoluk çocuğunun yanına gider, ailesi bir arada olur. Halk ağzıyla söylersek “ailesiyle, çocuğu çölmeğiyle bir arada rahat yaşarken” Vergi Müfettişi eşinden, çocuğundan uzak turnelerde “cebelleşir”; çocuğunun eşinin ruh ve beden sağlığı ile bile ilgilenme imkânı bulamaz. Çocuğunun ruh sağlığında yaptığı olumsuz etkiye de yıllarca tanık olur.
Vergi Müfettişi toplumun her kesiminden ve de her türlü insanla muhatap olur. Oysa uzmanların böyle bir muhataplığı yoktur. Vergi Müfettişi bu muhataplığın getirdiği her türlü olumsuzluklarla karşılaşma riski vardır… Vergi Müfettişliği’nin tarihi bu olumsuzlukların anılarıyla doludur; incelemenin olası olumsuz sonuçlarını lehine çevirmek için kayırma, kollama, iltimas, siyaset kurumunu veya diğer inceleme idari birimlerini devreye sokma, tehdit, şantaj, ayak oyunları, …. her türlü yola başvuran insanlar. Bu olumsuzluklar onun ruh ve bedenen diğer denetim elemanları ve de uzmanlara göre çok daha fazla yıpranmasına neden olur.
Her ne kadar diğer denetim elemanları da bu tür olaylarla karşılaşsa da hiçbiri Vergi Müfettişi kadar yoğun, sürekli ve şiddetli şekilde bu riskleri yaşamaz; iş riski, çalışma biçimi, katlanılan zorluk ve yapılan işin zorluk derecesi gibi skalalarda vergi müfettişi ile karşılaştırılamaz hatta yanına bile yaklaşamazlar
Örneğin Sayıştay denetçileri, mülkiye müfettişleri, adalet müfettişleri. Evet, bu risklerin ve sıkıntıların hiçbiri ile karşılaşmaz, görev ve sorumluluk alanları yukarıda belirttiğimiz gibi vergi müfettişinin yanına bile yaklaşamaz ama vergi müfettişinden %70 daha fazla maaş alırlar.
Bizim itirazımız, ayrımcılığa ve adaletsizliğedir.
Son yapılan istatistik verilerine göre vergi müfettişlerinin %15-%17 kadarı vergi incelemesinde değil başka görevlerde çalışmakta başka yerlerde görevlendirilmektedir. Bu oran belki de başka hiçbir denetim biriminde olmadığı kadar yüksektir. Bunun sebebi yapılan işin zorluk derecesinin yüksek olması dolayısıyla vergi müfettişlerinin bir kısmının kişisel iletişimlerini kullanarak başka yerlere görevli gitmeyi yeğlemesidir. Bu kadar yüksek bir oran VDK için ciddi bir sorundur. Çünkü gidenlerin iş yükü gitmeyenlere kalmaktadır.
Diğer denetim elemanları ile yetki-sorumluluk, zorluk derecesi ve görev alanı ile özlük hakları karşılaştırması yapıldığında özlük hakları yönünden vergi müfettişi aleyhine büyük bir uçurum olduğu hemen göze çarpmaktadır. Sorun kalıcı olarak çözümlenmeli, tarhiyat öncesi uzlaşma komisyonu huzur hakkı gibi geçici, emekliliğe etki etmeyen ve ayrımcılık taşıma potansiyeli olan uygulamalardan kaçınılmalıdır.
Başmüfettişlik dönemi, vergi müfettişinin bilgi ve tecrübe ile donandığı, işi yaparken kendisine güvenin ve bedensel enerjisinin tavan yaptığı ve de görevlendirildiği her işi zorlanmadan yapabildiği bir dönemdir.
İşte yukarıda anlattığımız sebeplerden vergi müfettişlerinden başmüfettiş unvanı aldıktan sonra bir verim beklemek mevcut koşullarda imkânsız hale gelmektedir. Kısaca, vergi müfettişinin en verimli ve en etkin olduğu dönemde tam tersi bir durumla karşı karşıya kalınması söz konusu olacaktır.
Kendisinin ayrımcılığa maruz kaldığına ve adaletsizliğe uğradığına inanan ve bunun için somut elle tutulan gerekçeleri olan bir vergi müfettişinin, görevini etkin ve verimli bir şekilde yapması beklenemez, beklenmemelidir.
Geleceğe yönelik bu kaygılarımızı son derece karamsar, romantik bir bakış açısı olarak görenler olabilir. Ama maalesef, radikal tavır alınmaması halinde, somut gerçeklikler yukarıda yorumlanabilecek türden bir sürecin başladığına işaret etmektedir.
Dünyanın tüm gelişmiş ve kalkınmış liberal demokrasi ile yönetilen ülkelerinde maliye idareleri idari kültür anlamında muhafazakârlığı ile bilinir. Bu muhafazakârlık, yapılan işin ve verilen hizmetin toplumda çok fazla değişiklik yaratma gücü nedeniyle temkinli davranmaktan da kaynaklanmaktadır. Bu muhafazakârlık; siyasetten arınmış değerler ve etik uygulamalar konusunda birbirini tamamlayan ve bütünleşen, “üstatlık müessesesi” ile ayakları üzerine oturmuş, beşeri kalite ve standartları en üst seviyede garanti eden bir kültürel bariyer sistemini; aynı zamanda kamu görevlilerinin geçmiş yıllardaki uygulamalar ve sonuçları gibi hususlar dâhil bilgi birikimi ve tecrübelerinin sorumluluk makamlarına gelen diğer görevlilere siyaset üstü bir tavırla (Ki siyaset üstü denilen şey esas olarak budur) aktarımını, ifade eder. İdari kültürdeki bu muhafazakârlık, ağır sorumluluğu da içeren bir öz”e sahiptir. Bu sayede devlet ve toplum için ağır sonuçları olabilecek hatalar yapmaktan kaçınılmış olunur.
Bu idari kültürün karşıtı ise “sıradanlaşma”dır. Yukarıda değerlendirmesini de yaptığımız bu “sıradanlaşma”, bir idari yapı için olabilecek en kötü durumdur. Hele ki bu idari yapı Hazine ve Maliye Bakanlığı gibi bir bakanlığın denetim birimi ise.
Mevcut özlük hakları dâhil değişiklik önerilerimize neden olan tüm uygulamalar istenen bir durum olmasa da bu “sıradanlaşma”yı körükleyici bir mahiyet arz etmektedir.
“Eski yapı” bu muhafazakârlığı, kendi hegemonyasını kurmak, genişletmek, baki kılmak ve tahkim etmek için kötüye kullanmıştır. Fakat Mecelleden alınma bir sözle sui misal emsal olmaz.
Statü ve özlük sorunlarını bir türlü çözemeyen, çözülmesi yönündeki talepleri dillerden dökülen onca hamasetin tam tersi biçimde “çalışma barışını bozar” (Adalet Müfettişi, Mülkiye Müfettişi ve Sayıştay Denetçisi’ne zam yapılırken çalışma barışı bozulmuyor ama vergi müfettişine sıra gelince ne hikmetse hemen bu barış bozuluveriyor.) ya da “zamanı değil” türünden mazeretlerle engellenen, çözülmesi yönünde sürekli gelecek zamanı işaret edilen bir denetim biriminin etkinliğinden ve verimliliğinden söz edilemeyeceği aşikârdır.
Vergi müfettişi, bütün zorluklara karşın, yapılan bütün ayrımcılık ve adaletsizliklere karşın Yusuf peygamberin mirasının bilincinde görevinin bilincinde, bir zamanlar hâkimlerin yaptığı gibi kürsülerden, “vicdanla cüzdan arasında kaldık” demeyecek, görevini yapmaya devam edecektir.