Ana Sayfa GENEL 28 Ekim 2020 514 Görüntüleme

Atıf Raporlarıyla Suçlama

 

Naylon fatura deyişi, aslında hukuki olmayan bir deyiştir. Naylon faturanın hukuktaki adı, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgedir. Bu kavramların tanımı, Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinde yer almıştır. Anılan maddeye göre sahte belge, gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge; muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge ise gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belgedir. Bu tür belge kullanımlarında uygulanacak idari para cezası aynı olmakla birlikte, hürriyeti bağlayıcı ceza her iki tür belge için ayrı ayrı düzenlenmiştir. Bu sebeple, gerçeğe aykırı belge düzenleyenler veya kullananlar hakkında düzenlenecek vergi inceleme raporlarında ve iddianamelerde, bu ayırıma dikkat edilmesi, fiilin hangi tür belge kapsamında görüldüğünün delilleri ile birlikte açıklanması gerekmektedir.

Ancak uygulamada, bu tür belge düzenleyen veya kullananlar hakkında tarhiyat yapılmasına yönelik olarak hazırlanan İnceleme Raporlarında, yeterli titizliğin gösterildiğini söylemek zordur. Bir mükellefle ilgili en ufak bir olumsuzlukta (adres değişikliğini bildirmeme, ortaklara ulaşamama, ticareti terk etmiş olma, şirket devredilip yeni ortakların bir süre sonra ortadan kaybolması vb.) o mükellefin baştan beri sahte belge üretmekle iştigal ettiği kabul edilmektedir. Bildiğim bir olayda ulaşılamayan ve defter ve belge ibraz etmeyen 6 yıllık bir şirketin baştan beri sahte belge düzenlemekle iştigal ettiği ve bu maksatla kurulduğu ileri sürülerek yazılmış rapora istinaden kullanıcılara raporlar yazıldı. Kullanıcılardan biri uzlaşma aşamasında, düzenleyen şirkete kredi borçları ile ilgili bankaların takipler yaptığını, şirketin 3 kamyonunu haczedip sattırdıklarını belgeleyerek, taraflar arası ticaretin o döneme denk geldiğini kanıtlayarak iyi bir şekilde uzlaştı. Davaya gitse kesin kazanırdı. Çünkü sadece sahte belge üretmek için kurulan hiçbir şirketin kredi borcu ve üç kamyonu olmaz. Bir başka örnekse her ay 12 işçisinin sigorta primini ödeyen, iddia ettiği üretimi ile orantılı elektrik bedeli ödeyen ve en önemlisi bir iflas idaresinden kiralayıp sigorta da ettirdiği makinelerle üretim yapan bir firmanın, ilk günden beri sahte belge üretmek üzere kurulmuş paravan şirket olmakla suçlanması. Yine bir başka olayda firma sahipleri hakkında sahte belge düzenlediği iddiası ile rapor yazılıyor. Yargılanıyorlar. Ancak fatura düzenlediği firmayı bu fatura dolayısıyla inceleyen vergi müfettişi, “eleştirilecek bir hususa rastlanılmamıştır” diye rapor yazıyor.

Özellikle bir mükellefin anılan türde belgeler düzenlediğinin tespit edildiği hallerde, o mükellef hakkında yazılan Raporlara atıf yapılmak suretiyle, bu mükelleften belge alan herkes için seri halde ve sadece söz konusu belgenin deftere kaydedildiğini saptayan bir tutanağa dayanılarak, taraflar arası ticari ilişki ve ödeme şekli incelenmeksizin, irsaliyeye, banka veya çek dökümlerine bakılmaksızın Raporlar üretilmektedir. Söz konusu mükelleften belge alanlara, sadece diğer rapora atıf yapılarak yazılan Rapor tebliğ edilmekte, ancak belgeyi düzenleyen kişi hakkında düzenlenen ve belgelerinin niçin sahte veya yanıltıcı belge kabul edildiğini açıklayan -atıf yapılan- Rapor tebliğ edilmemektedir.

Atıf yapılan Raporun tebliğ edilmemesi, önce İdare’nin kişilere karşı bütün işlemlerini gerekçelendirmesi zorunluluğunu ihlal etmektedir. Başka raporlara atıf yapılarak düzenlenen Raporların, atıf yapılan Rapor eklenmeksizin tebliğ edilmesi, Vergi Usul Kanunu’nun 35/son ve 366/ son maddelerine de aykırı bir durum yaratmakta, yapılan tebliği usulsüz kılmaktadır. Ne var ki yargı da bu hususu hiç dikkate almıyor.

Bu şekilde atıf yapılan Rapor veya ilgili kısmının bir örneği eklenmeksizin tebliğ, işlem temelinin gizlenmesi kadar, ceza açısından da suçun bütün unsurları ile saptanıp saptanmadığının da delillendirilememesi anlamını taşımaktadır. Bu husus ise mükelleflerin yargı önünde savunma haklarını kısıtlamakta, vergi veya ceza yargısında doğal olarak yargıç, atıf yapılan raporlara erişmeye çalışmaktadır.

Atıf yapılan raporla, belgelerin niçin sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı kabul edildiğinin işleme muhatap olan kişi ile yargıç tarafından bilinmesi, işlemlerin hukuka uygunluğunun sağlanması ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin yaşama aktarılabilmesi açısından son derece önemlidir. Burada, atıf yapılan Raporun tebliğ edilmemesi, vergi mahremiyeti gibi konu ile ilgisi olmayan bir gerekçeye dayandırılamaz.

Öte yandan, sahte veya yanıltıcı belge düzenlediği iddia olunan kişi ile bu belgeyi kullanan kişi arasındaki ilişki birçok halde incelenmeyerek, sadece atıfla yetinilmektedir. Bu da, atıf yoluyla yazılan raporu, hukuki açıdan sakatlamaktadır. Zira komisyon karşılığı fatura düzenlediği kabul olunan bir kişinin dahi kestiği bütün faturaların bu kapsamda olup olmadığının, yanılgınlığı ileri sürülen faturaya bağlı mal hareketini belgeleyen sevk irsaliyesinin bulunup bulunmadığının, para hareketini belgeleyen çek veya banka dekontu gibi belgelerin olup olmadığının ve en önemlisi envanter kayıtlarının, mal veya hizmetin akıbetinin ayrıca incelenmesi gerekmektedir.

Atıf yapılan rapordaki düzenlenen belgeleri yanıltıcı veya sahte olarak nitelendirme sebebi, aslında bir çok halde, sadece belge düzenleyen hakkında işlem yapılmasını gerektirmekte, taraflar arası ticari ilişki ayrıca incelenmeden belgeyi kullanan hakkında işlem yapılmasını mümkün kılmamaktadır. Örneğin belgeyi düzenleyenin adresinde bulunamaması, KDV beyannamelerini vermemiş olması veya sadece vergi incelemesi yapma yetkisi bulunmayan kolluk kuvvetleri tarafından alınan ifadeye dayanılarak tanzim olunan raporlar bu niteliktedir ve bu raporlara atfen inceleme raporu düzenlenmesi olanaklı değildir.

Bu noktada ileri sürülen vergi mahremiyeti gerekçesi ise, tutarlı bir gerekçe olmaktan uzaktır. Hakkında sahte belge düzenlediği iddia olunan kişiye ait raporu vergi mahremiyeti gerekçesi ile gizleyerek, bu rapora dayanılarak suçlanan diğer kişilerin savunma hakları kısıtlanamaz.

NOT: Bu yazımı benzerlerini 2016 ve 2018’de daha önce yayınlamıştım. Ancak, atıfyoluyla suç isnadı içeren raporların sayısı yine artmıştır. Gelir İdaresi veya Vergi Denetim Kurulu’nca bir iç genelge ile ortadan kaldırılabilecek bu konuya, belki bu konuda da bir adım atılır umudu ile tekrar değinmek istedim.

Kaynak: Bumin Doğrusöz – https://www.dunya.com/

.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil