Giriş
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2025/759 sayılı kararı, tahliye taahhütnamesine dayanarak başlatılan icra takiplerinde sıkça karşılaşılan bir usul hatasını gözler önüne serdi. Kiraya verenlerin doğrudan icra takibine gitmesi halinde karşılaşabileceği itirazlar, hangi mahkemenin görevli olduğu ve taahhütnamenin şekli gibi konular, bu karar ışığında yeniden gündeme taşındı. Karar, özellikle sulh hukuk mahkemesinin yetki alanı ve görevsizlik kararlarının hangi şartlarda verilebileceği konusunda önemli uyarılar barındırıyor.
Mal Sahipleri Açısından: Doğru Prosedür Hayati Öneme Sahip
Kiraya verenler, çoğu zaman kiracının tahliye taahhütnamesine imza attığını gerekçe göstererek doğrudan icra takibi başlatmakta. Ancak bu takipte başarı sağlanması, sadece taahhütnamenin varlığına değil, usule uygun olmasına da bağlıdır. Yargıtay kararı, noterlikçe tanzim edilmemiş ya da imzası ikrar edilmemiş belgelerin tahliye sürecinde geçerlilik taşımayabileceğini hatırlatıyor.
Ayrıca icra takibi sürecinde karşılaşılan itirazlar karşısında doğrudan sulh hukuk mahkemesinde iptal davası açılabileceği gibi, mahkemelerin görevsizlik kararı verirken dosyanın esasına dair değerlendirme yapması gerektiği de açıkça belirtilmiş. Bu da mal sahipleri için şu anlamı taşıyor: Yalnızca belgeye güvenmek yeterli değil; sürecin her aşaması hukuka uygun yürütülmeli.
Avukatlar İçin: Görevli Mahkeme ve Usul Vurgusu
Yargıtay’ın bu kararı, tahliye taahhüdüne dayalı takiplerde özellikle usul hatalarının sıkça yapıldığını ve bu hataların davaların kaybedilmesine yol açabileceğini göstermektedir. Avukatların dikkat etmesi gereken başlıca noktalar şunlardır:
-
Tahliye taahhüdü mutlaka 6100 sayılı HMK m. 4/a kapsamında sulh hukuk mahkemesinin görev alanındadır.
-
Taahhütnamenin tarihi ve imzası noterlikçe tasdikli ya da ikrar edilmiş olmalıdır.
-
Kiracının itirazı üzerine açılacak dava, mahkemeye yalnızca görev yönünden değil, esastan incelenmesi için sunulmalı, aksi halde görevsizlik kararı usule aykırı olur.
-
Uyuşmazlık “basit” görünse de, tahliye taahhüdü kaynaklı takiplerde hem şekil hem de süreç hukuku birlikte yürütülmelidir.
Kiracılar Açısından: Hakkın Kötüye Kullanımı Riskine Karşı Koruma
Kiracılar yönünden bakıldığında ise bu karar, hukuka aykırı şekilde düzenlenmiş taahhütnamelerle yapılan tahliye baskılarına karşı bir tür güvence mekanizması oluşturmaktadır. Özellikle;
-
Haksız tahliye taleplerine karşı itiraz hakkı mevcuttur.
-
Bu itirazlar yalnızca borcun varlığına değil, aynı zamanda taahhütnamenin geçerliliğine de yöneltilebilir.
-
Mahkemenin esas inceleme yapmaksızın görevsizlik kararı vermesi durumunda, kanun yararına temyiz yoluyla kararın denetlenmesi mümkündür.
Sonuç: Bu Karar Ne Öğretiyor?
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin kararı, tahliye süreçlerinde usulün ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Hem kiraya verenler hem de avukatlar için; doğru evrakla, doğru süreçle ve doğru mahkemeyle ilerlemek esastır.
Hatalı mahkeme başvuruları ya da şekil şartlarına uyulmayan belgelerle açılan davalar, zamana ve hakka mal olabilir. Bu karar, benzer uyuşmazlıklarda örnek niteliğinde olup, dikkatli bir strateji ve sürece dayalı hazırlık yapılması gerektiğini vurgulayan önemli bir içtihattır.
kaynak: 09.07.2025 tarih ve 32951